"Demirtaş" Kürtlere Hazırlanan Yeni Gömleğin Adı mı?
Güncelleme tarihi: 24 Haz
· İmralı ve Kandil gömlekleri eskidi, yıprandı, etkileri azaldı. Artık Kürtler üzerinde istenen etkiyi yapmıyorlar.
· Şiddet ve ağır travmalarla dolu 40 yıl Kürtleri yordu, bıktırdı. Artık, kimliklerinden vazgeçmeden, demokratik ve barışçıl bir dil ile temsil edilmek istiyorlar.
· Kürtlere Kandil-İmralı rolünü ikame edecek ılımlı, sempatik, karizmatik görünen yeni bir liderlik kaçınılmaz ihtiyaç haline geldi. Yani yeni bir gömlek biçilmeli (Çünkü Kürtler hiç bir açıdan kendi iradeleri ile kendilerini yönetecek, temsilcilerini belirleyecek bilince gelemediler). Bu gömleğin adı “Demirtaş” mı?
· Eğer muhalefet (eski müesses nizam) kazansaydı, aynı terzi tarafından Kürtlere eski ve yıpranan gömleğin yerine bu yeni gömlek mi biçilecekti?
Müesses Nizamın Satrancı
Devletlerin sınırları, yönetim tarzları, yönetici elitleri, güç paylaşımları... egemenlik kavgalarının sahasıdır. Muktedir olmak ve bunu yeniden üretmek için seçim sandıklarından önce kurulması gereken stratejik dengeler, mekanizmalar ve bunları meşrulaştıracak ideolojiler işletilir.
Türkiye’nin AK Parti öncesi müesses nizamında (elbette AK Parti de kendi nizamını kurdu) tüm roller belirlenmiş, iyiler ve kötüler seçilmiş, sermayenin, medyanın, yargının, diplomasinin, kamu yönetiminin kimlerde olacağı, kimlerin dövülürken kimlerin övüleceği kural haline getirilmişti. Bu satrançta dindarların, Alevilerin, Kürtlerin rolleri veriliydi. Kürtler ezici çoğunlukla Türkiye’yi bölmek istemedikleri halde, üstelik bunu isteseler dahi bu güce erişmelerinin mümkün olmadığını bildikleri halde, “iç tehdit”, “potansiyel bölücü”, “dışarıdaki düşmanların içerdeki işbirlikçileri” gibi sevimsiz bir rolün muhatabı oldular. Etnik milliyetçilik propagandasıyla buna malzeme olacak yeterli sayıda kişi bulmak da zor olmadı. Sayısal olarak Türkiye’nin ikinci en büyük etnik grubu olmaları ve otokton olmaları bu bölücülük senaryosunu inandırıcı hale getirdi. Böylece, bu bölücülük tehdidi Türkiye’nin tamamının korkuyla denetim altına alınması, bazı vesayet ilişkilerinin kurulması ve pekiştirilmesi için ideal bir araç oldu. Yani müesses nizam Kürtlerin bölücülüğü korkusu vasıtasıyla Türkiye’nin tamamı üzerinde bir vesayet sistemi uyguladı.
İstihbarat Örgütleri ve İllegal Örgütler
PKK ile istihbarat teşkilatlarının ilişkisi, Kesire Öcalan ve babasının istihbarattaki rolü, örgütün kuruluşundan itibaren tartışılagelen bir muammadır. İstihbaratçıların yaptıklarını ispatlamak zordur, bununla birlikte ispatlansa bile bunları ifşa etmek risklidir. Yaygın bir dedikodu, Uğur Mumcu’nun en son araştırmasının PKK ile istihbarat ilişkisini ispat ve ifşa üzerine “imiş” ve hatta suikasta uğramasının nedeni bu “imiş”. Gerçekten böyle bir ilişki var mı, varsa bu ne zaman ispatlanır bilemem. Bu bir varsayımdır.
Öcalan hem Uğur Mumcu'nun araştırmasını hem de MİT ile ilişkisini kabul ediyor:
Aygün: Ama eşiniz Kesire'nin babası MİT mensubuydu?
Öcalan: Doğru...
Aygün: Siz o zaman PKK'yı kurmuşsunuz ve eşinizin babası MİT'çi… Bilmiyor muydunuz?
Öcalan: Biliyorum tabii...
Aygün: O zaman PKK çok zayıf, başka sol örgütler var. Siz kayınpederiniz yoluyla MİT tarafından kullanılmış olamaz mısınız?
Öcalan: Şöyle söyleyeyim. Olabilir... MİT'in bizi bizim de MİT'i kullanmışlığımız vardır. Yani karşılıklıdır...
Aygün: O zaman Mumcu'nun araştırması doğru.
Öcalan: Evet, doğru...
(Odatv'de 28.02.2013 tarihli röportajın tamamı)
Demirtaş, kendisine MİT tarafından: " Bana Öcalan’ın yerine geçme teklifi yapıldı, reddettim" (1 Aralık 2022 gazeteduvar ) yapılan teklifi ifşa ederek, aslında rolleri kimin dağıttığını açık ediyor. Yoksa Öcalan'ın yerini Demirtaş'a nasıl vereceklerdi? Bunun anlamı açık değil mi? Öcalan'a rolü kim vermişse, ondan alıp başkasına ancak o güç devredebilir! Acaba Demirtaş o gün için gerilen ilişkilerinden dolayı "Öcalan'a barış çubuğu uzatırken" ilişkiyi deşifre ettiğinin farkında değil miydi, ya da tam da deşifre etmek için mi bu beyanatta bulundu? Kim bilir?
PKK İstihbarat bağı, ispatı zor bir muamma, biz sadece varsayım üzere konuşuyoruz.
Bu varsayım üzere 1984’ten beri PKK eylemlerinin Türkiye’ye, özellikle de kurtarıcısı rolüne girdiği Kürtlere etkisini kısaca hatırlatalım:
· “PKK 1984 ve 2020 arasında polis, asker, korucu gibi güvenlik görevlisi 8 bin 128 insanımızı şehit etti. 2020’ye kadar toplam 43 bin 19 üyesi öldürüldü. (4 Eylül 2020 Hürriyet, Nedim Şener)”
· 355-500 BİN insan evini terk etti.
· Hapsedilen, ceza alan, işini, mesleğini, geleceğini kaybeden Kürt sayısı bilinmiyor.
Kürtlere bağımsız bir devlet kurma ideali ile yola çıkan örgütün zaman içinde hedefleri LGBT, yeşilliği yok edilmiş yoksul insanların yaşadığı bir coğrafyada “YEŞİL”, lider kadrosunun dahi Sosyalizmi açıklayamadığı; J. Habermas’ın, Chantal Mouffe’un teorilerini Öcalan’ın kitaplarında okuyunca, “önderliğin dehası” sandıkları bir “SOLCULUK”.
Yani;
· Ataerkil ve Şafii Kürtlere LGBT,
· Yoksulluktan yeşili talan edenlere YEŞİL
· Sosyalizmin hikayesini bilmeyen ütopik-romantik SOL
· Kürt Hareketinin içinde Kürde dair bir şey yok! Üstelik PKK bile 40 yıldan beri Kürtçe konuşmak yerine Türkçe konuştu.
2023 itibari ile Kürtlerin elindeki kazanım bu! Yani "hüsran, büyük acılar ve yıkım" !
Yıpranan İmralı ve Kandil Gömleği
1984’ten beri müesses nizam ne zaman isterse yol kesip silahsız 33 askeri katletti, ne zaman isterse Hendek Savaşı ile Kürtlerin kazanımlarını tarumar etti, ne zaman isterse sivil insanları bombalayıp tüm Kürtleri nefret objesi haline getirdi. Türkiye’nin demir yumrukla yönetilmesi, belirli bir kesim elitin egemenlik ilişkilerini ve ayrıcalıklarını sürdürmesi için ihtiyaç duyulan bölücülük korkusunu yayma rolünü ziyadesiyle yürüttü. Bu arada kaç Kürt genci geleceğini, hayatını, umutlarını yitirdi, kaç aile dağıldı, kaç nesil harcandı ise bunlar da bu egemenlik ilişkisinin kurbanları oldu.
40 yılın sonunda İmralı’daki Öcalan ve Kandil’in halk üzerindeki etkisi azaldı. Bu gömlek artık iş görmüyor. 2018 yerel seçimlerinde test edildi ve işe yaramadığı tekrar kanıtlandı.
Şimdi Kürtleri bir süre daha “uyutacak”, “uyuşturacak”, boş bir fantezinin peşinde “bezdirecek” yeni bir gömlek gerekiyor. Çünkü müesses nizam kalıntıları başa gelirse, eskiden olduğu gibi iktidarlarını Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Laik-Dindar rolleri ve çatışması üzerinden; biraz makyajla revize edip sürdürmeye devam etmek istiyorlar anlaşılan. Aksi halde Demirtaş'ın 5-6 yıllık hapis deneyimi ile erdiğini düşünmek saflık olur (bu konuda başka bir yazımı bu linkten okuyabilirsiniz). Hala "Cumhurbaşkanı adayı yapılsaydım daha çok eylemsellik, daha çok kitle mobilizasyonu sağlardım.." şeklinde partisinin başına geçme hırsını ifşa ediyor. Sanki sokak eylemleri ile bir halkın geleceğini değiştirmek, kendisinden binlerce kat güçlü bir devleti demokratikleştirmek veya egemenlik paylaşımına ikna etmek, hatta ve hatta bölgeyi ve dünyayı radikal demokrasiye geçirmek mümkünmüş gibi... Ne yazık ki buna inanan milyonlarca Kürt var. Neye inandığını, neyi izlediğini, kendisinin gönlünden geçen ile lider kadrosunun ütopyaları arasındaki çelişkileri görmeden, sorgulamadan bu romantik-ütopik tezlere hayatlarını ve ömürlerini feda edenler var.
Kürtler de refah istiyor; kariyer sahibi olmak, para sahibi olmak, iş sahibi olmak, güzel evlerde oturup güzel arabalara binmek istiyor. En azından ülkedeki yaşıtları gibi verdikleri emeğin karşılığında huzurlu bir hayat istiyor. Fakat kimliklerinden de vazgeçmeden, Kürt olarak muhatap alınıp, saygı görüp, onuruyla, kimliğiyle, kültürüyle, Türkiye Cumhuriyetinin eşit vatandaşı olmak istiyor (bu konudaki eşitsizlikleri resmi rakamlar ile görmek isteyenler “Devlet Kademelerinde Kürtler 2020”, “Eşitsizlik Kaynağı Olarak Siyasi Patronaj 2023” kitaplarımı okuyabilir). Hal böyleyken; artık İmralının ve Kandilin direktiflerine pek prim vermiyorlar. Yani, eski gömlek artık iş görmüyor. Yeni bir liderlik gerekiyor. Bu yeni liderlik demokratik bir söyleme, şiddet dilinden uzak uzlaşmacı bir diplomasi tarzına, Kürtler kadar Türkler üzerinde de olumlu bir algısı olan bir karizmaya sahip olmalı.
Yeni Gömlek Demirtaş mı?
İstihbaratçılar bir liderin karizmasını parlatmak istediklerinde, onun halk üzerindeki etkisini pekiştirmek istediklerinde, hapseder, sürgün eder, haksız yere mağdur ederler ve böylece halkın gözünde onu efsaneleştirirler.
Demirtaş kendisine “siyasi rehine” diyor. Hapis yatan tanıdıklarıma sordum, “hapishanede cep telefonu, internet, sosyal medya, Twitter gibi olanaklar var mı?” diye. Yok dediler.
Demirtaş’ın durumunda izaha muhtaç hususlar var.
· Seçim öncesi aylarca, günün değişik saatlerinde, gecenin bir vaktinde twitler attı. Hani gündüzden avukatlara verdi desen, akşam TV’de tartışılan bir konuya cevabı gündüzden nasıl verebilir…?
· Hasta ziyaretine özel uçakla götürülen bir tutuklu…?
· Haftada en az bir geniş röportajı gazetelerde yayınlandı ve TV ekranlarında köpürte köpürte tanıtıldı…?
· Hikaye kitapları yazdı, her birini onlarca yazar nöbetleşe gelip etkinliklerde imzaladı, tanıttı…?
· 15-20 gazeteci, televizyoncu Demirtaş’ın PR’ını yapmak için adeta yarıştı…?
Açık söylüyorum; kıskandım.
Yıllarını gönüllü kalkınma projeleri, kalkınma kooperatifleri, bilimsel buluş patentleri, bölgesel kalkınma ile harcamış, Kürt Sorunu üzerine Doktora tezi yazmış, her biri önemli tezler içeren 30 kitap yazmış bir Siyaset Bilimci, bir Sosyolog, bir İktisatçı, 9 diplomalı bir Mühendis olarak, Demirtaş’ın zekâtı kadar reklamım yapılsaydı ben tek başıma iktidar olurdum.
Peki Demirtaş’ı kim neden parlatıyor?
Neden 20 sayfa bile okumaya tahammül edemediğim “töre cinayeti” gibi çiğnenmekten kararmış bir konuyu yazan hikâyelerini doktrin gibi, kutsal kitap gibi, öğreti gibi yüceltip tanıtıyorlar?
Gerçekten bilmiyorum!
Bilmediğim için soruyorum; belki kendisi bir açıklama yapabilir.
Demirtaş’ı Kürtler için siyasi bir liderliğe mi hazırlıyorlardı?
Eğer muhalefet kazansaydı Demirtaş Kürtlerin yeni lideri mi olacaktı? İmralının ve Kandilin yıpranan rolü Demirtaş vasıtasıyla mı sürdürülecekti?
Eski müesses nizam, eski satrancını sürdürmeye ısrar mı edecekti?
Kürtlerden Türkiye için zorla düşman üretmeye, bunu ayırımcılıkla pekiştirmeye, şiddet olaylarıyla kutuplaştırmaya devam mı edecekti?
Onca parlatılan bu arkadaşın söylediklerinde siyasi bir deha yok, üstelik yeni bir şey de yok. Benim gibi birçok Kürt ve Türk entelektüelin yıllardır söylediği, yazdığı, yayınladığı şeylerin tekrarından başka bir şey söylemiyor. Yeni bir şey söylemiyor!
Parlatıldığı için, özellikle bazı Kürtlerde bir etkisi olduğu tartışmasız. Okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan, kendisine enjekte edilen belli konudaki her fikri rahatlıkla içselleştiren bir kesim Demirtaş’ı şimdiden önder olarak benimsemiş bile.
Biz bu ülkenin 85 milyon vatandaşı, tüm renklerimiz, tüm kimliklerimiz, tüm inançlarımızla birlikte Türkiye’yiz.
Biz 85 milyon olarak bu ülkenin eşit vatandaşları olarak, ülke yönetiminde de, geleceğinde de eşit söz sahibiyiz, hak sahibiyiz.
Biz 85 milyon olarak artık Türk-Kürt kavgası ile Alevi-Sünni kavgası ile Atatürkçü-Osmanlıcı kavgası ile kutuplaştırılmaya, ayrıştırılmaya izin vermeyeceğiz.
Eski kirli oyunlara izin vermeyeceğiz.
Temiz, adil, zengin bir geleceği yeniden inşa edeceğiz. #BirlikteBaşaralım